Ankara’dan İstanbul’a yaptığı kilometreleri başarıya dönüştürebilen oyuncu, fotoğrafçı, müzisyen, yapımcı…
Her zaman iki seçeneğim oldu. Bu yüzden hep aradaydım aslında. İki okul, iki bölüm arasında kaldım. Önce Matematik – Fen okudum ardından, gazeteci olmalıyım dedim ve ikinci dönem Türkçe – Matematik sınıfına geçtim. Tam kararlar veremedim. Çünkü seçenekler çok fazla, hepsini olmak istiyorum. Her yere gitmek istiyorum. Hiç kimse sadece bir seçenekte takılı kalmamalı. Bu yüzden adına hobi denilen şeyler var. Aslında bankacıdır, ama belki risk alamamıştır, belki şartlar onu fotoğraftan uzaklaştırmıştır. Ama hayatına fotoğraf çekmeyi ekleyebilmiştir. Bu tarz seçenekler, arada kalmalar heyecanlıdır ama bir de iki kültür arasında kalmak var. Bu biraz daha nereden baktığımıza bağlı olarak üzebilir, biraz daha güçlü hale de getirebilir. Biraz komedi biraz gerçek arasında kalan birisi var. Yakında TV’de izleyeceğimiz, hepimizin aşina olduğu bir sima. O da iki rezidans arasında kalmış. Aslında artık İstanbul’un her yerinde karşımıza çıkan rezidanslar arasında kalan küçük gecekondular. Artık beraber yaşamaya alışan bu iki farklı yapılar, farklı kültürleri ve farklı hayatları konu alan dizinin Bayram’ı ile röportaj yaptım. Bu hafta sonunu yoğunluğuna rağmen bana ayıran Gökhan Yıkılkan’a çok teşekkür etmek istiyorum öncelikle. Belki isim size ilk başta yabancı geldi ama Bi Zahmet’te para dağıtan ve zaman zaman sinema filminde zaman zaman da dizilerde karşımıza çıkan Gökhan’la hem Ankara- İstanbul arasında gelişen maceralarından hem de yeni projelerinden tabii birazda insan ilişkilerine bakış açısından bahsettik. Ama dizi başlamadan önce ilik defa yeni dizisinde yaşayacağı evinin bahçesinde çay içtik ki en keyifli olanı da buydu sanırım.
Merhaba Gökhan, biz seni “Bi Zahmet” ile tanıdık, biraz kendinden bahseder misin?
Merhaba, Ankara’da doğdum, liseye kadar da Ankara’da yaşadım. Üniversite için İstanbul’a geldim. Aynı anda üç üniversiteyi kazandım ancak burslu olarak Yeditepe Üniversitesi’ne başladım. Ankara’dayken de Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oyuncuydum. Yani oyunculuk hep hayatımdaydı.
Bi Zahmet ile daha çok tanınıyorsun ve uzun süre gündem de kaldın, hala da yoldaki insanlar yanına gelirken “Bize de bir şeyler yaptırsanız da para kazansak” diye gelip sohbet ediyorlar. Çok keyifli olmalı, sizinle sohbet etmeleri ve şu an yayında değil ama ne zaman başlayacak diye soruyorlar. Bu yaptığınız işlerin ne kadar çok ses getirdiği ve sevildiğini gösteriyor. Bu projeye nasıl başladınız?
Sokaktaki insanın yaklaşımı çok pozitif ve bu beni mutlu ediyor. Çok beğenilen bir projeydi. Okulun bittiği gün çekimlere gittim. Alper Mescin’in projesi, beraber geliştirdik. Okuldayken yaptığım şey, proje üretip demo çekmekti. Ancak o dönemler herhangi bir proje yapmadığım için kanallara kabul ettirmek çok zordu. Bir Zahmet’te öyle olmadı. Başladığı günden itibaren büyük ilgi topladı ve TRT’te sürekli olarak gün birincisiydi.
Bazı dergilere çekimler yapıyorsun, fotoğrafa ilgin ne zaman başladı?
Eski kız arkadaşım sayesinde hobi olarak başladı. Şimdi biraz daha bilinçli ilerliyorum. Bazı dergilerin kapak çekimlerini, moda çekimlerini yapıyorum. Bunun yanı sıra firmalara ürün çekimleri de yapıyorum. Yaparken hem keyif alıyorum hem de her fotoğrafta bir şeyler keşfediyorum, öğreniyorum. Fotoğrafçılığı da tutkuyla yaptığım için bu alanda da bazı hedeflerim var.
Bütün müzik aletlerini çaldığınızı duydum ve çok şaşırdım. Çok iyi bir kulağın olmalı diye düşüyorum?
Evet, bütün müzik aletlerini çalabiliyorum. Saksafon’dan gitara. Bunun yanı sıra dansla da ilgileniyorum. Aslında iş dışında yapılacak en önemli ilgi alanlarımdan. Boşa geçen zaman, hiçbir şey yapmadan, beni çok rahatsız eder, bu yüzden iş dışında müzikle, dansla ilgileniyorum.
Yeni projeleriniz var, dizi seti beni çok etkiledi, çok hayattan bir manzara aslında. Hayatımızı saran rezidanslar ve etraflarındaki küçük gecekondular. Bir tarafta sıcak insanlar, diğer tarafta konuşmamak için asansörde birbirine arkasını dönen insanlar. Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsun, mahalle kültürünün ve komşuluk ilişkilerinin bitmek üzere olduğu ve güven duygusunun tamamen yitirildiği zamanlar da rezidansta yaşayan birisi olarak neler söylersin?
Konuyla ilgili olarak ne kadar uzak olduğumuzu birbirimizden şuradan anlayabiliriz. 1650 kişilik bir sitedeyim ve fırsat buldukça güvenlikteki arkadaşlarla sohbet ederim. Bana söylediklerine inanamadım. 1650 kişiden sadece 5 ya da 6 kişinin bu şekilde sohbet edip, hal hatır sorduğundan bahsettiler. İnsanlar birbirinden bu derece kaçtıkça, güvensizleştiler ve bu sebeple hızla çoğalan bol güvenlikli rezidanslarda buldular çareyi. Ben Ankara’da biraz daha güvenli ve mahalle kültürüyle büyüdüm. Mümkün olduğunca burada da bu güveni yıkmak istemiyorum. Batıdan alınan bu sistem gitgide mahalle ruhunu yok ediyor. Benim içinse nerede yaşadığımda.
Şehir ister istemez iş stresi, trafik gibi sebeplerle telaşlı ve insanları birbirinden biraz daha uzaklaştırıyor ve güvensizleştiriyor. Senin insan ilişkilerin nasıl, yani TV’deki gibi insanlara yaklaşımın, olduğun gibi ve güvenerek midir?
İster arkadaşlık ister özel ilişkilerim olsun hep bir şeye başlarken %100 güvenle başlarım. Güvensizlikle başlayan ilişki sağlam ilerleyemez. Kötü de bitecek olsa her ilişki sana bir şey öğretir. İlişkilerde bence eksik olan tutku. Tutku olmadan ne iş yapılır ne de ilişki yaşanır. Beklentiler yüksek olmamalı. Ben gerçeğin peşindeyim. Zamanla oluşur sevgi. İki günde “seni seviyorum”lar beni uzaklaştırır. Zaten işin içinde tutku varsa söze gerek yoktur. Ki aslında bazen sevgi sessizlikte gizlidir.